En temel anlamda “müşteri adayı” olarak tanımlanabilen “lead” kavramı, reklamverenlerin pazarlama çalışmalarının başarısında kritik bir rol oynuyor. Çünkü markanın ürün ya da hizmetlerinden henüz yararlanmamış kişilerin taşıdığı potansiyeli gerçeğe dönüştürmek, yani satın alma yapmalarını sağlamak büyük oranda markanın elindedir. Bunun için de lead elde ederek potansiyel müşterileri hakkında bilgi toplayan reklamverenler, daha sonra pazarlama çalışmalarına bu bilgiler doğrultusunda yön vererek dönüşüm elde etme imkanı bulabilirler.

Bu anlamda blog’lar da reklamverenler için oldukça kullanışlı platformlardan biri olarak ön plana çıkıyor. Blog’lar hem reklamveren markanın trafik elde etmesini, hem tüketicilerin hayatına dokunan içerikler sunmayı ve doğal olarak tüketici ve marka arasında bir bağ kurmayı, hem de lead elde ederek satışları artırmayı mümkün kılıyor. Üstelik blog sahibi olan işletmelerin, diğer işletmelere kıyasla yüzde 67 daha fazla lead topladığını ortaya koyan araştırmanın sonuçları da bu yargıyı doğrular nitelikte.

Peki reklamverenler blog’ları üzerinden lead toplayabilmek için hangi noktaları göz önünde bulundurmalı?

 

Call to Action

Lead toplayabilmek için kullanıcılar hakkında birtakım bilgiler edinmek ve dolayısıyla bu bilgileri kendilerinin marka ile paylaşmalarını sağlamak gerekiyor. Bu anlamda, call to action’lar (CTA) blog içerikleri aracılığıyla lead elde etmek açısından oldukça önemli bir yere sahip. Çünkü call to action’ların başlıca görevi, online kullanıcıları bir eylemi gerçekleştirmeye teşvik etmek.

Dolayısıyla potansiyel müşteriler hakkında fikir sahibi olabilmek, iletişim bilgilerini edinmek adına call to action’lara başvurmakta büyük fayda olduğu gerçeği net bir şekilde ortaya çıkıyor. Öte yandan call to action’ların blog’da nerede konumlandırıldığı, görsel ve ifade bakımından ne kadar güçlü olduğu da büyük bir önem taşıyor. Bu doğrultuda, hazırlanacak call to action’larda kullanılacak görsel ögelerin kullanıcıları ikna etmek için yeterli olduğundan, sözcüklerin bir aciliyet hissi yarattığından ve call to action’ın dikkat çekecek bir noktada konumlandırıldığından emin olmakta yarar var.

Retargeting

Online kullanıcılar blog’unuzu ziyaret etti, içerikleri tüketti, CTA’ya rağmen yine de kişisel bilgilerini marka ile paylaşmadan blog’u terk etti. İşte tam da bu noktada retargeting devreye giriyor ve blog’dan ayrılan kullanıcıyı yeniden kazanmak ve lead’e dönüştürmek adına marka için bir şans daha yaratıyor.

Retargeting, yani yeniden hedefleme sayesinde web sitesinden herhangi bir nedenle ayrılan kullanıcıları, ziyaret ettikleri diğer platformlarda bulabilmek ve terk ettikleri blog’u yeniden ziyaret etmeleri için teşvik edebilmek mümkün hale geliyor. Hatta retargeting adlı pazarlama aracını deneyimleyerek etkileşimleri ve lead sayılarını önemli oranda artırabilmek de söz konusu olabiliyor.

Özel İçerik

Lead toplayabilmek için uygulanabilecek bir diğer etkili yöntem ise iletişim bilgilerini marka ile paylaşan blog ziyaretçilerine özel içerikler sunmak. Bu noktada, bir şarta bağlı olarak paylaşılacak bu içeriklerin kullanıcıların ilgi alanına hitap eden ve hayatlarına diğer içeriklerden daha fazla değer sunacak türde olması önemli.

Normal bir blog içeriğinin daha uzun ve detaylı versiyonunu özel içerik olarak sunabileceğiniz gibi ayrıca bir içerik hazırlayıp bu içeriğin tamamını yalnızca bilgilerini paylaşan kullanıcıların hizmetine de sunabilirsiniz. Bu şekilde kullanıcılara hem kendilerini özel hissettirebilir hem de daha sonraki pazarlama çalışmalarınızda kullanmak üzere potansiyel müşterilerinizin bilgilerine izinli olarak ulaşabilirsiniz.

Blog sahibi olmak reklamverenler için lead toplamanın yanı sıra pek çok başka avantajlar da sağlayabiliyor. Ancak elbette bir blog oluşturmak, pazarlama hedeflerine ulaşmada tek başına yeterli olmayacaktır. Eğer siz de online pazarlama hedeflerinizi gerçekleştirmek istiyorsanız hemen ReklamStore hesabınızı oluşturabilir ve markanız için en uygun reklam teknolojilerinden bir an önce faydalanmaya başlayabilirsiniz.